28 Temmuz 2012 Cumartesi

samimiyete aç yürekler için iftar vakti


"komşusu açken, tok yatan bizden değildir.." sözü geldi aklıma.. kimdi bu aç komşularım, hiç düşünmüş müydüm.. oysa ne çok aç komşum vardı.. "hem sahuru hem de iftarı yapamıyoruz, Allah orucumuzu kabul eder mi?" diye soran komşularımız vardı..
bu komşularımız bunu sorarken biz nerdeydik? nerde miydik.. midemizi şenlendiriyorduk.. en güzel yemeklerle en güzel yerlerde midemize ziyafet çekiyorduk.. sonra da sonsuz şükürlerimizi sunuyorduk Rabbimize bize bu nimetleri tattırdığı için.. komşumuzun tadamadığı nimetlerin hepsini tadarken sunduğumuz şükürler komşularımızın şükürleriyle yarışabilir miydi peki?
bize sunulan nimetleri sonuna kadar sadece kendimiz tadarkenki ettiğimiz şükürlerimiz, samimiyet süzgecinden geçebilmiş miydi acaba?
elbette müslüman en iyisine layıktı.. komşuları aç olsa bile en iyisini hakediyordu.. elbette hakeder.. helal yaşamdı sonuçta.. ne sakıncası vardı ki Allah'ın kendisine sunduğu nimetlerle dört köşe olmanın?  komşusu açken her şeyin en iyisi ile tok olmanın?

24 Temmuz 2012 Salı

Silgimin Tozu nasıl doğdu?


Bir final döneminde başladı her şey...
Hani adettendir ya, final döneminde yemek nöbetleri bile kaldırılır, herkes olanca gücüyle ders çalışır, ses soluk çıkmaz evde. Ama bizim evimizde normal zamanda olmadığı kadar neşe eğlence... Misafirlerimiz hiç eksik olmuyor, salonumuz boşalmıyor, yatacak yer bulamadıklarımızı komşu öğrenci evine yolluyoruz. Evde tam solunası bir muhabbet havası, herkes birbirini seviyor. Bu sırada da mutfakta hep bir hareket... Nöbetler kaldırılmış durumda ama nöbet yok diye aç duracak değiliz ya, giriyoruz mutfağa hep birlikte, herkes bir ucundan tutuyor işin ve derken en az 3 öğün mükemmel sofralar kuruyoruz deniz manzaralı balkonumuzda. Çay keyfimizeyse diyecek yok, her daim biri çay demleyip balkona buyur edebilir sizi. Salon öğle vakitlerinde tam izlencelik, laptopını kapan koymuş dizine, benim başlattığım bir facebook oyunu furyasına kapılmış gidiyor. Bir yarış başlamış ki görülmeye değer, bir bölümü geçen diğerine hava atıyor, geçilemeyen bir bölüm varsa geçen kişi hayretlerle karşılanıyor ve takdir ediliyor. Çalışma masalarıysa tam bir felaket, ne üzerinde ders çalışan var ne de yüzüne bakan... Öyle bir hüzün var masalarda ve kitaplarda ama takan kim. Hani dersler de bitmiş ya finaller var diye, sabahlara kadar salonla balkon arasında mekik dokuyor, ne yiyeceğimizi şaşırmış bir halde poşet poşet abur cubur tüketiyoruz çaylarımızın yanında. Sürekli alışverişler yapılıyor, marketten kocaman poşetler taşınıp duruyor mutfağa, masanın yanında dolaplara yerleştirilecek bir poşet muhakkak oluyor. Arada sınavlarımız gelmiyor mu aklımıza, evet geliyor ama herkesinki başka başka zamanlarda. 4 sınavını ilk 5 günde bitiren de var benim gibi, sınav tasası olmayan da, sınavları en son günlerde olan da. O yüzden birbirimizi toparlayamıyoruz ya zaten, sınavı olan son gece çalışıp çabalarken içerideki eğlence hiç bitmiyor. Haa şikayetçi miyiz bu durumdan, hayır. Öyle memnunuz ki halimizden, biri sınavları hatırlatacak olsa "bu kadar da takmamalı okulu kafaya, dünya fani" deyip geçiştiriveriyoruz. İşte böylesine sıkı fıkı bir ortam.
                  
                          
Eee nerde bu bloğun hikayesi diyeceksiniz? İşte burda : 

20 Temmuz 2012 Cuma

zulüm ve mazlum

sakin bir öğle vaktiydi.. herkes birbirinden habersiz iş ve uğraşları ile meşguldüler.. bir anda askerler doluştu mahalleye, ellerindeki uzun namlulu silahlarla.. bana doğru yürüdüler.. o anda ödüm koptu kopacak, şaşkınlık içerisinde donakalmıştım.. kollarımdan tuttular ve sürüklemeye koyuldular beni.. bir şaşkınlık daha çakıldı beynime.. tüm mahalleli üzgün bir şekilde bana bakıyordu hiç bir şey yapmadan.. onlara olanca gücümle bağırıyordum.. "kurtarın beni, yoksa öldürecekler beni.." ama nafile.. herkes ellerinden bir şey gelmediği üzüntüsüyle ardımdan bakıyordu.. aralarında yakınlarım da vardı.. özellikle onlara doğru bağrışmaya başladım.. "öldürecekler beni, neden beni kurtarmıyorsunuz..!?" üzgün bakışlar aynı.. yine hareketsizce bana bakıyorlardı.. şaşkınlık korkusu ile ölüm korkusu birlikte sarıvermişti beni.. beni öldürmek için götürüyorlardı.. beni öldüreceklerdi.. belki kafama, gövdeme kurşunlar sıkarak belki de işkenceler ederek.. bilmiyordum nasıl öldüreceklerini.. ama öldüreceklerdi, bunun için gelmiş ve beni kollarımdan tutuvermişlerdi.. ve ölüm korkusu.. öleceğini bilmek, ölüme gitmek.. hayatımdaki en korkunç duyguydu.. öldürülecektim.. hayatım son bulacaktı, hem de hiç kimse çıtını çıkarmazken sadece üzgün bakışlarla ardımdan bakarken ölüme gidecektim.. çok korkuyordum askerlerden.. yakınlarım bile bağrışlarıma kulak asmazken, ya da yapabilecekleri bir şey olmadığı duygusuna kapılıp sadece üzülmekle yetinmişken, beni öldürmek için gelen askerlere bağrışlarım etki eder miydi? etmezdi elbet.. bunu da bilerek çaresizce ödüm kopuyordu ölüme giderken.. korkusu bu kadar kötü olan ölüm nasıldı acaba? çaresizce ölüme giderken bir anda uyanıverdim.. önce rüya olduğu için her yanımı sevinç kapladı.. bu bir rüyaydı ve ben ölüme götürülmüyordum.. sonsuz şükürlerimi sundum Rabbime.. sonra birden aklıma bu durumu gerçekte yaşayan insanlar geldi.. tekrar dehşete kapıldım.. ne yani bu rüyada yaşadığım bu korkuyu onlar gerçekte mi yaşıyorlardı? rüyada böyleyse gerçeği nasıldı acaba? daha dehşet ve korkunç vericiydi elbette.. şu anda bu ölüm korkusuyla yaşayan nice insanlar var.. Suriye belki de ilk aklımıza gelen olacak.. Suriye gibi, Suriyeli kardeşlerimiz gibi nice insanlar bu korkuyla yaşadı ve yaşıyor.. bizler de ellerinden hiç bir şey gelmeyen üzgün seyircileriz.. ne kadar üzgün olsak  da şu rüyamda yaşadığım korkunun yarısını bile hissettiremez bize.. onları gerçekten anlayabilmek için illa ki yaşamamız gerekir.. azıcık da olsa anlamaya çalışmamız da gereksiz değildir elbet.. hiç bir şey yapamıyor olabiliriz.. ama yapabileceğimiz bir şey var.. en önemli şey belki de.. DUA etmek.. Ramazanın bu ilk sahurunda zulüm altında olan kardeşlerimize dua edelim.. açalım ellerimizi semaya ve içten bir şekilde dua edelim yaşadıkları zulümden kurtulmaları için.. paslanmış vicdanlarımızı dua ile işletelim.. bu gece başlayarak ve bir çok gece, her gece tüm mazlumlar için dua edelim.. hayırlı Ramazanlar..

11 Temmuz 2012 Çarşamba

İett

Malum İstanbul halleri, günümüzün nerdeyse yarısı yollarda geçiyor. Bu arabası olanlar için de otobüs kullananlar için de aynı durum olsa gerek. Bu konu bir blog yazısından çok sosyolojik araştırma hakeder aslında:D

7 yıl Ankarada yaşadıktan sonra göçtük İstanbula. Ankarada da toplu taşıma araçları vardı tabii ama biz hiç binmezdik, hep araba kullandığımızdan değil ama klasik mahalle hayatı yaşadığımızdandı. Tüm ihtiyaçlar, komşular, tanıdıklar hepsi aynı çevrede...Tabii İstanbula geldikten sonra tanıştık toplu taşıma araçlarıyla. Belli bir süre Üsküdar-Şenevler hattından başka hatta bindiğimi hatırlamam. Arabamız olduğu halde otobüsle gider gelirdik Üsküdara çünkü babamın pek vakti olmazdı bize şoförlük yapmaya.Herneyse annem her seferinde bizim için tam bilet atardı (o zamanlar mavi tam biletler vardı, turuncu öğrenci)  ve yer boşaldığında oturmamız için ısrar eder dururdu, biz de pes edip otururduk, oysa ne eğlenceliydi o demirlerden tutunma çabası, o kadar çok zıplardi ki otobüs kendimi bale pistinde hissederdim:) Şimdilerde çok garipserim eşek kadar çocuklarını ücretsiz içeri sokmaya çalışan kadınları, gerçi düşününce durumları iyi olmayabilir birsürü neden olabilir...


Uzun bir süreden sonra bişeyler değişti demek isterdim ama hiç bişey değişmedi, gene hergün 15ŞN, tabii bu sürede pek çok hatla daha tanıştım. Ve artık oturma şansı şöyle dursun merdivenler boş oturabilirim diye sevinir oldum. Ayakta nasıl kitap okunur öğrendim. Ya da akşamdan kalma ödevi bitirme çabaları ki bu pek mümkün olmuyo denedim, harf harf yazmak zor oluyo.Evet yaşıtlarım okula arabayla gidip gelirken ben hala her gün-her mevsim durakların altında otobüs beklemekle çürücem.

Neyse biraz da iyi yanlarına bakalım; herşeye rağmen denizi izleyerek okula gidiyor olmak inanılmaz huzur verir insana, ya da o asık suratlı insanların içinden otobüse mutlaka 'merhaba' ya da 'selamunaleyküm' diye binen tipler olur. Mesela tam kalkcaksındır, yanında oturan yaşlı bayan 'Verme bu adamlara yer mer' diyiverir ve o an zaten ineceğini anlatamazsın.Ya da o kadar ağırdir ki elindeki kitapların bi kişi 'ver ben taşıyım' der. Veya pasonun bitiş müziği çaldığında otobüs şoförü 'geç bugün de' diyiverir.Mesala her sabah dolu otobüse bindiği halde kendine uzmanca yer bulup gazetesini okumaya başlayan adamı dikkatle izlerim.Ya da tam biri inecekken arkadan biri 'kaptan ağır ol' der ya o olay çok gülümsetir yüzümü (not:bunu artık bende yapmaya başladım). Bide konuşgan İett şoförleri vardır ki onların sohbeti baya iyidir, ben hiç konuşmadım ama yanımda duran adam hep sohbetin dibine vurmuş olur ve ben pür dikkat dinler olurum:)  Bazen otobüs o kadar kalabalık olur ki tutunacak yer bulamazsın, tam düşecekken ya biri kolundan tutar ya da yer açıp tutunmana yardım ederler.Bi de çoğu kişi bilir, o koltuklar ne rahattır, çantamda ne var düşünmeden anında uyuyabilirim.

Aslında şöyle böyle şu kadar bekledim, şunu yaşadım bunu yaşadım, iğrenç terli pis ortam diye de anlatabilirdim, Şimdi düşündüm de daha iyi anlatırdım belki:)

Ama şunu da söylemeliyim ki aylık yapsam zarara girecek sayıda otobüse biniyorum yani günlük 2-3, tabii arada keşke aylık yapaydım dediğim de oluyo:)
             
                                                                                                                      Dike

10 Temmuz 2012 Salı

Hep Çocuk Kalsaydık... mı?


Hep öyle deriz ya bir sorun yaşayınca kaçmak için, onu hiç yaşamamış olmak için… Peki ya çocukken mutlu muyduk? O küçücük kalplerimiz acaba kaç defa kaldırması güç bir şekilde acıdı? Kim bilir kaç defa? Ne yani çocukken hiç farkında değil miydik yaşadıklarımızın, acılarımızın… Kim bilir kaç defa kimse görmesin diye gece sessizce ağladık o yaşımızda da... Hani şimdi de ağlıyoruz diye çocuk kalmayı istiyoruz ya ben istemiyorum hiç, iyi ki büyüdüm iyi ki o küçük kalbim artık sessizce acımıyor, her gün gizlice ağlamam eskisi kadar acıtmıyor canımı... Ben artık büyüdüm evet artık kocaman bir kız oldum. Yine kalbim acıyor aynı çocukluğumdaki gibi ama artık büyük bir kalbim var o alıştı bunlara… Belki de bu yüzden artık eskisi gibi acımıyor.. İşte bu yüzden iyi ki hep çocuk kalmamışız…
                                                                                           
                                                                                                             Urania

                                                                                                        

8 Temmuz 2012 Pazar

Ramazan geliyor...

Temmuz gelmiş de geçiyor.
Ramazan'a az kaldı, heyecan dorukta.
Evet yazın uzuuun günlerinde oruç tutacak olmak, Ramazan'ı bir kez daha solumak, o muhteşem atmosferi tekrar yaşayacak olmak heyecan veriyor bana.
Yine Mekke'de Medine'de yaşamak istiyorum Ramazan'ı, bir yandan da arkadaşlarımla kocaman iftar sofralarını paylaşmak, Sultanahmette gezinmek, Sultanahmet Köftecisinde sıra beklemek, mukabelelere gitmek arada, her gün başka bir eve davet edilmek, davetler vermek istiyorum.
Bir yanda tanımadığın insanlarla, sadece İslam kardeşi olmanın verdiği gönül bağıyla bağlandığın rengarenk yüzlerle, minicik bebeklerle aynı sofrayı paylaşmak; namazla ezan arasındaki o 10 dakikada alelacele karın doyurmaya çalışmak; zemzem suyunu kana kana içmek dururken diğer yanda sevdiklerinle Ramazan heyecanını paylaşmak var.
Bakalım kader ne tarafa sürükleyecek bizi, hangi güzelliklerle buluşturacak.
Daha gelmedi 11 ayın sultanı ama, heyecanı şimdiden yerini buldu gönüllerde.
Belki biraz erken ama, hepinize muhteşem, bol sevaplı bir Ramazan diliyorum :)
                                                       
          
Bu videoyu diyanet, 2012 kutlu doğum için hazırlamış ama videonun bize söyledikleri hayatımızın her anı için... Kardeş olalım ey insanlar!
                                                        
                                                                      Hera

1 Temmuz 2012 Pazar

icimizdeki ergen hic olmeyecek

NASIL BU KADAR KISA SUREDE BU KADAR DUYGU YOGUNLUGU VE DEGISIKLIGI YASAYABILIYOZ KI.. YAS OLMUS 32 HALA ERGEN TRIPLERINDEYIM.. NASIL MI 32? BAK HERA SANA SESLENIYOM USTUMDE OLUSTURDUGUN YAS BUNALIMI BASKISI SONUNDA BANA 32 YASINDAYMISIM GIBI HISSETTIRDI :) KONUMUZA DONELIM.. ICIMIZDE OLMEYEN COCUK GIBI ERGENIN DE YASAMAYA HAKKI VAR ELBET.. COCUK, ERGEN, GENC, OLGUN.. VE DERKEN YASLANINCA ICIMIZDEKI BU KALABALIK BIZI HIC YALNIZ BIRAKMAYACAK.. SU ERGENIN SALTANATI HEPSINI BASTIRIYOR BU ARADA.. SURDA BI KONUNUN SONUNU GETIRMEKTE ZORLANIYOM YAHU.. UZULUNCE ICINDEKI COCUGA SARIL VE KIZINCA DA ICINDEKI ERGENE KUFRET RAHATCA.. ARAMIZDAKI ERGENDEN DOLAYI DAHA FAZLA BISEY YAZMAK ISTEMIYOM, UZULMESIN MINIK PAPATYAMIZ :) DİKE'YE SEVGILERLE.. /nyks/